1. Katılım Endeksi deyip duruyoruz ama @borsaistanbul hazır bünyesine almışken Katılım Endeksi kriterlerini etraflıca flood şeklinde bir yazayım. Arşiv olsun.


Evet, Katılım Endeksi, olmasaydı borsada işlem yapmak ve yatırım yapmak caiz olmayacaktı. Bu, burda dursun. Önermemiz bu. Bunu doğrulamak için de Katılım Endeksi'nin yapısına bakmamız gerekiyor. İslamî hisse senedi endeksleri, İslamî ilkelere uygun olarak belirlenen alanlarda faaliyet gösteren şirketler baz alınarak oluşturulan endekslerdir. ABD, İngiltere, Malezya, Endonezya vs ülkelerde de devam eden bir uygulamaları mevcuttur.
Ülkemizde İslamî endeksin adı ise risk paylaşımı modelini esas almasına atıfla ''Katılım" Endeksi olarak belirlenmiştir.

Bu endekslere ait şeriat standartlarını ise kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan @AAOIFI_ORG İslami Finansal Kurumlar için Muhasebe ve Denetim Organizasyonu, dünyaca ünlü alimlerle uzun çalıştaylar sonucu belirlemiştir. İslami endeksler için belirlenen tarama kriterleri, Müslüman yatırımcıların faiz ve haram faaliyetlerden kaçınma taleplerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Her bir İslami endeks, kendi şer’i danışma kurulu tarafından onaylanan kurallara ve düzenlemelere tabidir.

Katılım Endeksi, İslami yatırım kriterleri gereğince, faizli yatırım araçlarından uzak duran yatırımcıların gönül rahatlığıyla öz kaynak yatırımı yapabileceği hisse senetlerinin fiyat ve getiri performanslarının ölçülmesi ve izlenmesi amacıyla oluşturulmuştur. Ülkemizdeki Katılım Endeksi, 2011 yılından Kasım 2021'e kadar @TkbbOrgTr Danışma Kurulu rehberliğinde @bizim_menkul aracılığıyla belirlenip duyuruluyordu. Şimdi ise @borsaistanbul bünyesine alınarak daha güncel ve etkin bir şekilde hesaplanmaya devam edecek.

Katılım Endeksi'nin diğer endekslerden farkı, ona İslamî ilkeler doğrultusunda rehberlik eden Danışma Kurulu'nun varlığıdır. Nitekim, BİST Katılım Endeksi'ne alınacak şirketler için de Danışma Kurulu ile işbirliği yapıldı.

BİST Katılım Endeksi'nde yer alacak payların seçim kriterleri TKBB bünyesinde oluşturulan Danışma Kurulu'nun oluşturduğu "Pay Senedi İhracı-Alım Satım Standardı" esas alınarak belirlendi:

İncelemek için: Pay Senedi İhracı-Alım Satım Standardı (TIKLAYIN)

Standarttaki kriterlere göre bazı verilerin halka açık olmaması sebebiyle KAP sistemi üzerinden oluşturulan soru formlarıyla ilgili veriler, şirketlerden talep edildi.

Bu süreçte soru formlarına ilişkin şirketlerin varsa soruları Danışma Kurulu'na iletildi ve Danışma Kurulu'ndan gelen yanıtlara göre formları doldurmaları veya düzeltmeleri sağlandı. İdeal netlik ve şeffaflığa ulaşmak için de şirketlere soru formlarında verecekleri yanıtlara yardımcı olmak için her soruya ilişkin detaylı açıklamalar içeren kılavuz ve "Sıkça Sorulan Sorular" dokümanları oluşturulup şirketlerle paylaşıldı. Şirketlerden gelen sorular ve yanıtlara göre kılavuzlar da güncellendi. Bu kılavuz da herkese açık paylaşılmış durumdadır:👇

Pay Senedi İhracı ve Alım Satım Standardı (madde 1.1) yazılan (İslamî) katılım prensiplerine uygun OLMAYAN faaliyetler aşağıda verilmiştir. Buna göre;

1. Esas Sözleşme Kriteri: Şirket sözleşmesinde bu faaliyetlerin yazılı olduğu şirketler kapsam dışı kalır.



2. Pazar Kriteri: Payları Yıldız Pazar, Ana Pazar ve Alt Pazar'da işlem GÖRMEYEN şirketler kapsam dışı kalır.

3. İmtiyazlı Paylar Kriteri: Kâr ve tasfiye payı imtiyazı olarak maddi açıdan ve doğrudan diğer pay sahipleri aleyhine imtiyazlı olan şirketler kapsam dışı kalır.

4. Mali Tablo Kriteri: Bu aşağıda sayılan en üst eşiklerin en az birini aşan şirketler kapsam dışı bırakılır. Bunun tespiti direkt mali tabloları incelenerek olmuyor çünkü dipnotlarda ve tablolarda yazılmayan birçok detay soru formları aracılığıyla soruluyor...


5. Katılım Esası Kriteri: Esas sözleşmesinde katılım standartlarına uygun faaliyetlerde beyan eden şirketler endeks kapsamına uygun bir pazarda işlem görmeleri halinde ilave hiçbir kritere bakılmaksızın doğrudan Katılım Endeksi'ne alınabilir.

6. Eksik Veri Kriteri: Değerleme günü itibariyle KAP soru formlarına giriş yapmamış veya eksik yapmış şirketlerle ilgili mali tablosunu KAP'ta ilan etmeyen şirketlerin muhafazakar yaklaşım benimsenerek endeks kriterlerini sağlamadığı varsayılarak kapsam dışı bırakılır. Endeks kapsamındaki bir şirket, mali tablo kriterlerindeki tüm oranlarda olmak üzere bir önceki dönemsel değerlemede eşik değeri aşmamış oranların mevcut dönemsel değerlemede eşik değerin %10 fazlasını aşmaması şartıyla bir sonraki döneme kadar endekste kalmaya devam edebilir. Önceki dönemsel değerlemede eşik değeri aşmış oranların eşik değeri tekrar aşmaları durumunda söz konusu şirket payları endeks kapsamından çıkarılır.

Yani normal eşik değerlerin en fazla ulaşabileceği oranlar şunlardır:
%5 > %5,5 / %33 > %36.3

Sonrasında kapsam dışı kalır. 7. Konsolide ve Denetimden Geçmiş Mali Tablo Kriteri: Şirket konsolide mali tablo hazırlıyorsa eşik oranların hesaplamalarında söz konusu tutarları kullanılır. Sınırlı dahi olsa denetimden geçmiş en son mali tablo verileri esas alınır.
İşte Katılım Endeksi, tüm bu yoğun denetim ve inceleme sürecinin sonunda oluşturularak uygun şirketler alınır. Ve bu süreç artık Borsa İstanbul bünyesinde gerçekleştirilecek. Bu kriterlere göre şu anda 165 şirket caiz

Şu anda Borsa İstanbul tarafından hesaplanan 5 Katılım Endeksi bulunuyor: Bunlar sırasıyla;

#XKTUM
#XK100
#XK050
#XK030
#XKSRDK

Katılım endeksleriyle ilgili tüm güncel bilgi, doküman ve duyurulara şu adresten ulaşabilirsiniz, yer imlerine ekleyin derim:


Peki Borsa İstanbul, Katılım Endeksleri'ni hesaplamaya başlayarak neyi amaçlıyor?


Son olarak da Katılım Endeksi kriterlerini sağlayan son güncel (Kasım, 2021) caiz hisseleri de paylaşmış olayım.











Merhaba dostlar, bugün Katılım Endeksi onaylı listede bulunup içki satışı yapan THYAO ve PGSUS hakkında sorulan soruyu cevaplamaya çalışacağım. İçki satışı olduğu halde nasıl helal oluyor?




Öncelikle borsa konusunda sorulan soruların %95'inde olduğu gibi bir defa bu soru, yanlış? Çünkü borsada Katılım Endeksi kriterlerinin hepsini sağlayan tek bir şirket var, o da Albaraka Türk'tür. Dolayısıyla tek helal hisse budur. Katılım Endeksi kriterlerini sağlayan diğer tüm hisseler, helal değil ancak caizdir. Caiz olan, helal olabilir, müstehap olabilir, mekruh olabilir.

Her helal caizdir ama her caiz helal değildir.

Bir şirketin Katılım Endeksi onayı alabilmesi yani caiz olabilmesi için önce FAALİYET ALANI ve sonra da FİNANSAL RAPORLAR yönünden İslam'ın meşru gördüğü sınırlarda olması gerekir.

Konuyu önce bu şekilde temellendirdikten sonra şimdi Katılım Endeksi'nde ANA FAALİYET ALANI şu aşağıdaki işler olan şirketlerin olmadığını yazalım: Nedir onlar?

ANA FAALİYETİ; -faize dayalı finans, ticaret, hizmet, aracılık, alkollü içecek, kumar, şans oyunu, domuz eti ve benzer gıda, turizm, eğlence, basın, yayın, reklam, tütün mamulleri, silah, vadeli altın, gümüş ve döviz ticareti yapan şirketler, KATILIM ENDEKSİ ONAYINI ALAMAZ.

Mesela Anadolu Efes veya Tuborg, ana faaliyeti içki satışı olduğu için faaliyet alanı kriterine takılıp finansal raporlarına bile bakmaya gerek duyulmadan elenir.

Türk Hava Yolları ve Pegasus'a baktığımızda ise bu şirketlerin asıl ana faaliyetlerinin ulaşım olduğunu görürüz. THYAO ve PGSUS şirketlerinin içki satışlarının ise sadece uluslararası yolculuklarda servis edildiğini biliyoruz. Ayrıntılı bilen katkı verebilir. Gelmek istediğim nokta şurası: Bir şirket, Katılım Endeksi kriterlerine göre ana faaliyeti DIŞINDA yukarda bahsettiğim haram olan işlerden birini veya birkaçını yapıyorsa o uygunsuz işlerden gelirine bakılır. Eğer uygunsuz gelirleri (içki, faiz, domuz eti vs) o dönemdeki gelirlerinin toplamının %5'ini geçmiyorsa caiz olarak kabul edilir.

Bu eşik değer, Dünya'daki tüm İslami endekslerin ortak özelliğidir. Ama haram. Evet, haklısınız. Şöyle bir çözüm getirmişler: ARINDIRMA. Katılım Endeksi kriterlerinden biri de arındırma yapmanın zorunluluğu. Böyle bir hisseyi alabilmek için arındırma yapmayı da kabul ediyor olmak lazım. Bu bahsettiğimiz uygunsuz geliri, toplam gelirinin % kaçına tekabül ediyorsa o oranda kârdan parasını infak etmek gerekiyor. Bu şekilde kâr etmişseniz paranızı haram olan o gelirden arındırmış olduğunuz ümit ediliyor.

Bu ruhsatlar, borsada yatırım yapmak isteyenler için geçerlidir. Eğer haramın azı da çoğu da vicdanıma sinmiyor diyorsanız ve samimiyseniz yapacağınız tek şey, borsadan uzaklaşmaktır. Eğer borsada kalmaya devam edecekseniz de bir Müslüman olarak bu ruhsatlarla amel etmek zorundasınız.

    Neredeyse her gün Coca Cola neden Katılım Endeksi'nde bulunuyor? Helal mi? sorusu alıyorum. Yazacaklarım, reklam veya güzelleme değildir. Kolayı sağlıksız bulduğum için içmeyen biri olarak yazıyorum.



Öncelikle borsada sadece tek bir tane %100 helal hisse olduğunu söylemeliyim. O da katılım bankası olan Albaraka Türk. Diğerleri istisnasız hepsi faizle az veya çok bulaşmış durumdalar. Dolayısıyla Coca Cola, helal değil ancak külliyyen haram da değil. Devam edeyim: Şu kaideyi de iliştireyim: Her helal, caizdir ama her caiz helal değildir. Borsadaki Albaraka hissesi hariç Katılım Endeksi kriterlerini sağlayan (1 Ekim listesine göre) kalan 200 şirket helal değil caizdir. Keraheten ve zarureten verilmiş ruhsatla caizdir.


Hisselerin cevazına verilen ruhsatla ilgili sitedeki şu yazıya bakınız:
https://helalborsa.blogspot.com/2021/02/katlm-hisselerinde-ruhsat.html

Gelelim Coca Cola'ya. İçinde alkol olduğuna dair iddialar var. Bununla ilgili Coca Cola'nın kendi yaptırdığı bir analiz var. Açıklama devamla: Coca-Cola Şirketi olarak tüm ürünlerimiz Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığı Alkolsüz İçecekler Tebliği’ne uygun olarak üretilmektedir.




Din İşleri Yüksek Kurulu da gazlı içeceklerin alkollü sayılmayacağına dair konunun uzmanları tarafından teyitle cevaplanan fetvası bulunuyor.



Mübâhlar zan ile haram olmaz. Helâl ihtimali kuvvetli şeyler, zan ile haram olmaz. Salih bir müslüman gördüğünü veya tahlil ederek alkol bulduğunu haber verse bile bu haramlık yalnızca bu görülen içecek için olur. Üstelik bu gibi raporlar o partideki içecekler için sadece geçerli olabilir. Sonraki partide alkol olmayabilir. Her şişenin analizi de mümkün değildir. Nihayet bu gibi haberler haksız rekabet için de çıkarılmış olabilir. Bu vesvesenin nihayeti yoktur. Eti yenen hayvanlarda da böyledir. Bir hayvanın leş olduğunu söylemek için ya bizzat veya salih bir müslüman tarafından görülmüş olması lâzımdır. Zan ile et haram olmaz. Hayvanın meşru olduğunu araştırmak da lâzım değildir. Hatta vesvesedir.

Kola ve pepsi içmek caizdir; çünkü içinde alkol olduğu kesin değildir. Ancak bazı âlimlerimiz bu konularda şüphe olduğu için, "içilmese daha iyi olur" demişlerdir. Şüpheyle içmeyebilirsin ki ben sağlık açısından her litresinde 106 gram şeker olduğu için içmiyorum. Bazı Hanefi âlimleri kahvenin kafeinden dolayı bile haram olduğunu söylemelerine rağmen bu, genel kabul görmemiştir. Bu maddeleri içmekle haram işlenmeyeceği gibi kimseye bunları içmeyin diyemeyiz. Dinen haram değildir. Ama bunları içmeyen birisini de "Niçin içmiyorsun?" diye zorlayamayız.

Yiyecek ve içeceklerde temel kural, haramlığı kesinleşinceye kadar helal kabul edilmesidir. Bu nedenle haram olduğu kesinleşince haram olur. Şüphelilerden ise her zaman kaçınmak daha hayırlıdır.


Coca Cola'nın İsrail malı olduğu veya İsrail ordusunu desteklediğine dair iddia var bir de. Açıkçası net bir kaynak bulamadım. Bilen varsa birlikte bakalım. Geçen sene İsrail hahamlarının Coca Cola'yı haksız rekabetten dolayı helal sertifikası vermediğini biliyor muydunuz?

Coca Cola, İsrail malı olup olmadıklarını soran bir müşterisine şöyle cevap vermiş: Coca-Cola Şirketi, 130 yıl önce ABD’de kurulmuş olan, tamamı halka açık uluslararası bir şirket. İsrail de faaliyet gösterdiğimiz ülkelerden sadece biri. Bununla ilgili haberler çıkınca Coca Cola uzun bir açıklama yapmıştı. Aynen bırakıyorum:



Bu açıklamaları yapmakla elbette Coca Cola hissesini almak %100 helal olmuyor ancak içmenin haram olmadığını Nurettin Yıldız da şüpheli ve zararlı olduğu dipnotuyla söylüyor.



Peki şüpheliyse neden Katılım Endeksi'nde? diyebilirsiniz? Katılım Endeksi'nde borsada işlem gören şirketlerin iki kriterine bakarlar sadece: Ana faaliyet alanı ve finansal raporları. Bu kriterlerde eşik değerleri karşılıyorlarsa listeye alınır. Karşılamazsa listeden çıkarılır. Bu işe onay veren uzmanlar, kriterlere uyup uymadığına bakarak karar verirler. Başka türlü şirkete tavır takınması kurumsal olarak mümkün değil. Türkiye'de fabrikaları olan bir kurum olduğu için almak isteyenlere böyle bir cevazın/ruhsatın verildiğini söylemek durumundayız.

Vicdanen rahat hissetmiyorsanız hisseyi almayabilirsiniz ancak ruhsatla verilen cevaza göre alıp satanları da kınamak doğru değildir. Şüpheli durumlarda herkesin fetvası, kendi vicdanıdır. Yani yatırım konusunda içinize sinmediği halde fetva ile iş yapmak doğru değil.

İmamı Azam kendi fıkhi yorumları için "Benim görüşüm bana göre doğru olan ama yanlış olma ihtimali olan görüştür. Diğerlerinin görüşü ise bana göre yanlış olan ama doğru olma ihtimali olan görüştür." diyor.

Biz de ruhsatla cevaz veren alimleri dinliyoruz ve ona göre hareket ediyoruz. Çok uzattığımın farkındayım. İnşallah yanlış anlaşılmam. Bir sonraki flood konumuz da THYAO ve PGSUS şirketlerindeki içki satışı olacak inşallah. Hayırlı ve bereketli kazançlar diliyorum

Bu yazıyı paylaştığım Twitter floodu için TIKLAYIN

İslami hisse senedi endeksleri oluşturulurken finansal ölçütlerde genel olarak %33 eşik değerinin kullanılması, Şer’i danışma kurulları tarafından miras ile ilgili bir Hadis-i şerife ve alaşımlı bir emtianın içerisindeki alaşımlardan hangisi sayılacağı ile ilgili fıkıh kuralına dayandırılmaktadır. 

Amir bin Sa’d (r.a.)’dan rivayet edilen Hadis-i Şerif’in metni şu şekildedir: Ben Mekke’de hasta iken Hz. Muhammed (s.a.v.) beni ziyarete geldi. Ben de: “Ey Allah’ın Resulü! Malımın hepsini vasiyet etmek isterim ne dersiniz?” dedim. “Hayır olmaz” buyurdu. Ben: “Yarısını” dedim. Yine “Hayır olmaz” buyurdu. “Üçte birine ne dersiniz?” deyince: “Üçte bir… üçte bir de çoktur ama vasiyet edebilirsin. Ey Sa’d! Mirasçılarını zengin bırakman onları fakir ve başkalarına el açar halde bırakmandan daha hayırlıdır” buyurdu. (Buhari, El Vesaya 3; Müslim, 7, 1628)


Söz konusu fıkıh kuralı ise şu şekildedir: “Altın ve pirinç karışımı bir malın üçte birden fazlası altın ise o mal altın olarak kabul edilir.”. Ancak bir kısım ulema bu yorumun zorlama bir yorum olduğunu ve hem hadisin hem de fıkıh kuralının bağlamları dışındaki bir alanda kullanıldıklarını belirtmekte ve bu uygulamayı tenkit etmektedir.


Hayrettin Karaman (2012) ise hisse senedi yatırımında önemli olan noktanın hisse senedinin ortaklık payını temsil ettiği şirketin faaliyet alanı olduğunu, İslami kurallarla çelişmeyen alanlarda faaliyet gösteren şirketlerin hisse senetlerine yatırım yapılabileceğini, şirketin faiz geliri veya faizli borcu olmasının yatırım yapılması için bir engel teşkil etmediği görüşünü savunmaktadır.


Zira günümüz kapitalist ekonomilerinde faizli işlemlerden uzak duran şirket sayısının çok az olduğunu ve eğer böyle bir kısıtlamaya gidilirse Müslümanların yatırım yapacak şirket bulma hususunda zorluk yaşayacaklarını belirtmektedir. Faiz gelirinin veya faizli borcun şirketin öz sermayesini etkilemediğini, dolayısıyla hisse senedi alım-satımından elde edilen sermaye gelirinin İslami açıdan meşru olduğunu ifade etmekte, temettü gelirlerinde ise faiz gelirlerinden elde edilen kısmın ihtiyaç sahiplerine verilerek bir nevi saflaştırma işlemi yapılmasını tavsiye etmektedir.


Finansal ölçütlerde kullanılan oranlar için belirlenen eşik değerlerin de genel olarak tüm endeks sağlayıcılar tarafından %30 ve %33 olarak belirlendiği dikkati çekmektedir. Eşik değerlerin bu şekilde belirlenmesinin nedeni, miras ile ilgili bu Hadis-i şeriftir. Söz konusu hadis-i şerif eşik değerlerinin belirlenmesinde dayanak noktası olarak alınması, bir kısım İslam alimi tarafından eleştiriliyor olsa da bu görüşü savunanlar eğer böyle bir eşik değer belirlenmezse tam anlamıyla faizsiz işlemlerde bulunan şirketlerin bulunamayacağı, bulunsa bile az sayıda şirket ile endeks oluşturmanın mümkün olmayacağını belirtmektedirler.


Konuyla ilgili şu yazılara da göz atabilirsiniz:



https://helalborsa.blogspot.com/2021/04/arndrma-islemi-nasl-yaplmaldr.html


https://helalborsa.blogspot.com/2021/05/arndrma-hakknda-birkac-cevap.html


https://helalborsa.blogspot.com/2021/02/katlm-hisselerinde-ruhsat.html


https://helalborsa.blogspot.com/2021/01/katlm-hisselerinde-faiz-oran.html 

Arındırma, katılım endeksi kriterlerine göre oluşturulmuş dönemsel listedeki hisselerin alım satımından edilen kârdan uygunsuz gelir oranındaki parayı elden çıkarmaktır.



Arındırma işlemi bir hisseden kâr edildiğinde uygulanmalıdır. Bu da iki türlü olur; ilki ortak olduğunuz hissede şirket temettü dağıttığında, katılım endeksi listesindeki en sağ kutucuk olan uygunsuz gelir oranı kadar (örn: %1) hesaplayıp sevap ve hayır beklemeden elden çıkarmalısınız. 1000 lira temettü düşmüşse o 1000 liranın %1'i olan 10 lirası elden çıkarılarak arındırma yapılmalıdır. Bu, herkesin yapması zaruri olan ve hisse alıp satmasının şartı olan bir konudur. 

Muğlak olan ve belki de katılım endeksi özelinde geliştirilmesi ve açıklığa kavuşturulması gereken bir diğer konu da temettü vermeyi tercih etmeyen şirketlerin hisselerinde ve temettü tarihlerine denk gelmeyecek şekilde alım satım yapılması durumunda arındırmanın gerekip gerekmeyeceği ve nasıl yapılacağıdır. 

Belli bir dönemde alıp fiyatı yükselince kar ile satmaktan dolayı arındırma işlemi normalde gerekmiyor fakat bazı şirketler temettü vermeyip bunları öz sermayelerine ekledikleri için bunun için de arındırma yapılması tavsiye olunur. Örnek verecek olursak 10 liradan alıp bir ay sonra 15 liradan sattıysanız ve 500 lira kar ettiyseniz bu kardan arındırma (uygunsuz gelir) oranı (örn:%1) kadar elden çıkarmanız yararınıza olacaktır. 500 liranın %1'i olan 5 lirayı elden çıkarmalısınız.

Arındırma işleminde sadece kar dikkate alınır. Zarar ederseniz veya başa baş kalırsanız ana paranızdan arındırma yapmanıza gerek yoktur. Alım satımdaki komisyon vs gibi masrafları bu kârdan düşürmek de doğru değildir.

Bu meselede ayırt edilmesi gereken husus, harama bir şekilde düşen bir kimsenin (halt) kurtulmak için çabalamakla; harama bilerek girip sonra ondan kendini arındırmak için çabalamak arasındaki ince çizgiyi anlamaktır.
Genel olarak hisse senetlerinin izlenmesi işlemi tüm hisse senetleri evrenini belirli yatırım stratejisine uyan daha az sayıda hisse senedine indirgeme işlemidir. İslami izleme ise önceden belirlenmiş fıkhi prensiplere göre belirli bir piyasadaki hisse senetlerinin İslami yatırıma uygun olup olmadığının tespit edilmesinden ibarettir. Böylelikle İslami yatırımcıların yatırım yapabileceği hisse senetleri evreni belirlenmiş olmaktadır.


İslami hisse senedi yatırımında temel mesele ilgili şirketin finansal ve operasyonel faaliyetlerinin İslami prensiplere uygun olup olmamasıyla ilgilidir. Günümüzde çok az sayıda şirketin İslami prensiplere uygun olmayan faaliyetlerden uzak olduğu dikkate alındığında bu tip şirketlerin hisse senetlerinin tamamen yasaklanması yatırım alternatiflerini oldukça kısıtlayacaktır. Bu sebeple İslam âlimleri izleme tekniklerini geliştirerek hisse senetlerinin İslami yatırımcılar tarafından alınıp satılabileceği şirketleri belirlemektedir.

Bir hisse senedinin İslami açıdan yatırıma uygun olup olmadığını tespit edebilmek amacıyla geliştirilen izleme metodolojilerinde iki temel soruya cevap aranır. Bunlar:

a. Şirketin İslam tarafından yasaklanan iş alanlarında faaliyet gösterip göstermediği,
b. Şirketin mali yapısının İslami prensiplere uygun olup olmadığıdır.

Bu sorulardan ilki faaliyet alanına yönelik izleme (business screen) ikincisi ise finansal izleme (financial screen) olarak adlandırılmaktadır.

SEKTÖREL İZLEME

Faaliyet alanına yönelik izleme şirketlerin ticari faaliyetleri ile ilgilidir. Bir şirketin hisse senedinin İslâmî açıdan caiz görülebilmesi için ilgili şirketin ticari faaliyetlerinin İslâm dini tarafından yasaklanmamış iş alanlarında olması gerekmektedir. Örneğin İslâm’a göre alkol, kumar, konvansiyonel bankacılık, domuz ürünleri üretimi gibi faaliyet alanlarında faaliyet göstermek ve gelir elde etmek caiz değildir.

Bununla birlikte bazı iş alanlarının İslâm’a uygunluğu konusunda çeşitli görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Örneğin kök hücre konusunda çalışan firmalar bazı fetva kurulları tarafından caiz görülürken bazıları tarafından caiz görülmemektedir. Yukarıda sayılan sektörlerde faaliyet gösteren şirketler kolaylıkla elenebilirken bazı sektörlerin daha ayrıntılı bir değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir. Örneğin eğlence sektöründe yapımevleri caiz görülmezken futbol kulüpleri caiz görülebilmektedir.

Ayrıca bazı şirketlerin faaliyet alanları tek bir ticari konudan oluşmamaktadır. Bu durumda şirket hem caiz görülen hem de caiz görülmeyen üretim ve hizmet alanlarından gelir elde etmiş olmaktadır. Ana faaliyet konusu caiz olsa da yan faaliyet alanlarından elde edilen gelirler İslâmî prensiplere uygun değilse bu durumda şirketin gelir yapısının ayrıntılı değerlendirilmesi gerekir. Örneğin bir süpermarket zincirinin ana faaliyet konusu caiz olsa da alkollü içecek satışından elde ettiği gelirler caiz görülmemektedir.

Bu tip sorunlar için çeşitli fetva kurulları ve organizasyonlar belirli eşik değerler belirlemiştir. Örneğin AAOIFI’ye (Accounting and Auditing Organization for Islamic Financial Institutions) göre bir şirketin elde etiği gelirlerin toplamında helal görülmeyen faaliyetlerden sağladığı kısmı %5’i geçerse ilgili şirketin hisse senetlerine yatırım yapılması caiz değildir.

FİNANSAL İZLEME

Günümüzde pek çok şirket uzun vadeli yatırımlarını finanse etmek veya çalışma sermayesi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla borçlanmakta ve bu borçları için faiz ödemektedir. İdeal anlamda İslâmî yatırımcıların ortak olacağı şirketin finansal işlemlerinin faizsiz olması gerekmektedir. Bu gerekliliği yerine getirmek amacıyla izleme tekniklerinde şirketlerin varlık ve kaynak yapıları taranmakta ve her bir unsur için belirlenen eşik değer sınırları içindeki şirketler finansal açıdan caiz görülmektedir.

İslâmî sermaye piyasaları ile ilgili çalışmaların başladığı ilk yıllarda İslâm âlimleri faizli işlemlere sahip şirketlere yatırım yapılmasını caiz görmemekteydi. Hatta 1993 yılında İFA tarafından yayımlanan bir fetvada faizli işlemleri olan bir şirketin hisselerini alan İslâmî yatırımcıların bu işlemlerin yapılmaması için üst yönetime baskı yapmadığı sürece ilgili şirketlere yatırım yapılmasının caiz olmadığı belirtilmektedir. Fakat modern şartlar dikkate alındığında böyle bir yaklaşımın hisse senedi yatırımlarını oldukça fazla kısıtlayacağı, hatta bazı durumlarda imkânsız hale getirebileceği görülmüştür. Bu sebeple, faaliyet gelirleri konusunda olduğu gibi şirketlerin varlık ve kaynak unsurlarının faizle ilişkili olan her bir kalemi için ayrı ayrı eşik değerler belirlenmiş ve bu eşik değerler içerisinde kalan firmaların hisseleri İslâmî açıdan uygun kabul edilmiştir.

Genel kabul gören yaklaşım çerçevesinde finansal izleme aşamasında ilgili şirketin varlık ve kaynak unsurları dört açıdan değerlendirmeye tabi tutulmaktadır. Bunlar ilgili şirketin likidite, faiz, borç ve caiz görülmeyen faaliyet alanlarından sağladığı gelirler ile ilgilidir. Ancak bu unsurların kabul edilebilir düzeyi ile ilgili benimsenen fıkhi ilkeler ve görüşleri takip edilen organizasyonlara göre İFK, İslâmî fon ve endekslerin fetva kurulları birbirinden farklı eşik değerler kullanabilmektedir.

Arş. Gör. Mevlüt Camgöz

Arındırma, herhangi bir şekilde haram unsurlardan kaynaklanan gelirlerin tespit edilip (sevap beklentisi olmadan) sadaka olarak verilerek elde edilen gelirlerin temizlenmesi işlemidir. Günümüzde şirketler ticari ve finansal işlemlerini finansal kurumlar aracılığıyla gerçekleştirdiği için faiz ödemekte veya faiz geliri elde etmektedir. Ayrıca ana faaliyet konuları fıkhi olarak uygun görülen iş alanlarında olsa da bazı şirketler belirli derecede de olsa caiz görülmeyen ürün ve hizmetlerden gelir elde etmektedir. Bu gibi durumlar şirketlerin toplam gelirlerini bir anlamda kirletmektedir. Eğer söz konusu gelirler fıkhi danışma kurulları tarafından belirlenmiş olan eşik değerleri aşmıyorsa caiz görülmeyen gelirler yatırımcılar veya fon yöneticileri tarafından hesaplandıktan sonra sadaka olarak verilmektedir.

 

Türkiye Katılım Bankaları Birliği yayınları arasında çıkan Doç. Dr. İshak Emin AKTEPE‘nin kaleme aldığı Sorularla Katılım Bankacılığı kitabında bu konu ele alınıyor. Kitapta yer alan bilgileri aktarıyoruz.

Ortaklık veya alacaklılık sağlayan, belli bir meblağı temsil eden, yatırım aracı olarak kullanılan, dönemsel gelir getiren, misli nitelikte, seri halinde çıkarılan, ibareleri aynı olan ve şartları SPK’ca belirlenen kıymetli evraklara menkul kıymet denilir. Hisse senetleri, tahvil ve hazine bonoları menkul kıymetler arasındadır. Menkul kıymetlerin arz ve talebinin karşılandığı organize pazarlara ise menkul kıymet borsası adı verilir.


Hisse senetleri ait oldukları şirkete ortaklık sonucu verdiklerinden alım satımları ilkesel olarak meşrûdur. Ancak ortak olunacak şirketlerin faaliyet ve gelirlerine göre hüküm değişmektedir. Dinen meşrû olmayan faaliyetler için kurulmuş şirketlerin hisse senedi alınamaz. Faaliyet alanı dinen meşrû olan ve dinin onaylamayacağı hiçbir geliri bulunmayan şirketlerin hisse senedi alınabilir. Şirket ana sözleşmesinde sayılan faaliyet alanları tamamen dinen meşrû olmakla birlikte dinin onaylamayacağı faaliyetleri ve gelirleri de olan şirketlerin hisse senetlerinin alım satımında ise görüş ayrılığı vardır. Kabul edilen görüşe göre şirketin toplam aldığı fâizli kredi, hisse senetlerinin toplam piyasa değerinin % 33’ünü geçmiyorsa, şirketin fâizli bankalardaki mevduatının toplamı, hisse senetlerinin piyasa değerinin % 33'ünü geçmiyorsa ve şirketin dinin uygun görmeyeceği kârı o yılki kârının % 5’ini geçmiyorsa böylesi şirketlerin hisse senedi alınabilir. Az da olsa dinen gayr-ı meşrû geliri olan şirketlerin hisse senedi alınmaz diyenler de vardır. Temettü alındığında dinin uygun görmediği gelirler toplam gelirin içinden çıkarılıp ihtiyaç sahiplerine aktarılır. Türkiye’de Katılım Endeksi böylesi bir incelemenin ürünüdür.



Türkiye Cumhuriyeti; sınai ve ticari mülkiyetin geniş halk kitlesinde yer bulması için "ortaklık kurmayı" bir çok yönden teşvik etmiş, vergi, hisse devrinden doğan kazançlar (GVK. 80/2) yeniden değerlendirme uygulaması, finansman fonu uygulaması, hayat standardı esası uygulaması gibi çok yönlü ayrıcalıklar getirmiştir. İslam'ın "birlikte hareket etme" düsturuna iyi bakmak gerekir. Beraberce ibadet yapmayı, bireysel ibadetten daha üstün tutan İslam "Allah 'ın yardımının toplumla beraber olduğu" ilkesini her zaman hatırlatmıştır. Medine site devletinde İslami toplumun, iş, hizmet ve kredileşme yönünden çok mütevazı şartlar altında birbirlerine verdikleri destek geliştirilerek günümüze kadar getirilseydi bugün hemen hemen her konuda Müslümanların da uluslar arası yapıya sahip şirketleri olabilirdi. 



Böyle bir tercih birçok sebepten dolayı Müslümanlar arasında yaygın bir hal alamadığından dolayı Müslümanlar arasında; 

a) Sermaye birliği oluşmamış 

b) Birçok verimli proje hayata geçirilememiş 

c) Refah devleti ve toplumu gerçekleşememiş 

d) İleri teknoloji yakalanamamış 

e) Güçlü sosyal kurumlar kurulamamış 

f) Gelir düzeyi düşük kalmış 

g) İşsizlik çözülememiş 

h) Bundan dolayı tabanın sesi yönetimleri belirlememiş, dolayısıyla  iktisadi demokrasi yerine bürokrat, belli aydın kesimine dayalı baskıcı bir yönetim tarzı egemen olmuştur.

Gerek İslam ortaklık sisteminde gerekse ticari bir şirket olan Anonim Şirkette "Ana Unsurlar"da bariz bir fark görülmemektedir. ''Yardımcı Unsurlar" ve bir kısım teknik ayrıntılarda farklılığın olması tabiidir. Bu konudaki belli görüşlere göz atalım:

Anonim Ortaklığını İslam Hukuku açısından Caiz Bulmayanların Görüşleri

Özet olarak şu şekilde toplamak mümkündür: 

1) Anonim kurmak isteyen taraflar arasında karşılıklı irade beyanına (icab ve kabul) dayanan bir ortaklık anlaşması değildir. Tek taraflı bir irade beyanıdır. Kurucuların anlaşması akdin temel unsurlarından biri olan "icab" sayılamaz.

2) Şirket kar amacıyla kurulur, halbuki anonim ortaklığın statüsünde sermaye payı belirlenmesine rağmen, kazancın ne ölçüde paylaşılacağına  dair bir kayıt bulunmaz.

3) İslam'da ortaklık sistemi, ortağın bizzat aktif çalışmasını şart koşar. Şayet ortada şirkete vücut veren bir insan yoksa şirket kurulmaz, halbuki Anonim ortaklıkta şirkete ortağın aktif olarak iştiraki önemli değildir. Anonim şirketlerde esas, insanların bedensel olarak bir araya gelmeleri değil, önemli olan sermayelerini bir araya getirmeleridir. Sermaye koyan ortakların bizzat kendilerinin bu sermayeyi işletmeleri beklenmez, yönetimin belirlediği yöneticiler şirketin işlevini yürütürler.

4) Anonim ortaklığında söz ortağın hisselerdeki pay oranına göredir. Yani genel kurulda söz sahibi insan değil, şirketteki sermayedir. Bu ise, şirketin bağlı olduğu temel yasalara aykırıdır. Çünkü şirkette itibar insanadır.

5) Şirkette tasarruf sahibi yönetim kuruludur, onlara bu yönetme vekaleti' şirketin bizzat ortaklarından değil, sermayeden kaynaklanmaktadır. Halbuki, sermaye vekalet verme hakkına haiz değildir 

6) Anonim Ortaklığının sürekliliği İslam Hukukuna aykırıdır. Çünkü İslam Hukukunda şirket, ortağın ölüm, tasarruflarının kısıtlanması (hacr) delirme ve ortaklardan birinin şirketi feshetmesiyle son bulur.

7) Bu şirketin İslam Hukukuna uygun olmadığını iddia edenler, tüzel kişiliğin varlığını kabul etmeyen hukukçulardır.

8) Dr. İsa Abdul ise başka açıdan Anonim Şirketini reddediyor: "Hakikatte buna Anonim Ortaklık demekten çok aslında bir sermaye düzenlemesi demek daha doğru olur. Dileyen tek taraflı olarak hisse alımına yazılarak veya sermaye piyasası kurulundan satın alarak pay sahibi olur. Yine hisseleri elinde tutan taraf tek başına paylan satma, pay sahiplerinden izin almadan, onlara bilgi vermeden onlardan ayrılma hakkına sahiptir. Üstelik bu tip dair bize bir bilgi de gelmemiştir.

İleri sürülen bu görüşleri bir bir tahlil etmek mümkündür. Bunların çoğunu zaten çeşitli yerlerde İslam Hukukçuları tartışmıştır. Bunları tartışmasına burada yer vermeden önce Anonim Ortaklığını İslam Hukuku açısından uygun bulan hukukçuların görüşlerine bakmakta yarar var.

Anonim Şirketini İslam Hukuku Yönünden Caiz Görenlerin Dayanakları

1. Anonim şirketler faizden uzak kalması şartı ile caizdir. Anonim şirketlerinin çıkardığı hisseler ve bu hisselerin tedavüle verilmesi caizdir. Bu senetler şirkete verilen sermaye ve bu şirketin sağlayacağı kan almak için önemli ve zorunlu bir vesaiktir.

2. Gerek devlet ve gerekse özel kesim toplum yararına olan büyük projeleri realize etmek için anonim tipindeki şirketlere ihtiyaç vardır. Yalnız bu şirkete ortak olanların şirketin kar ve zararına da ortak olmaları gerekir. Karın sağlanması ya ortağın iş gücüyle veya şirkete koyduğu sermaye ile gerçekleşir.

3. Anonim şirket, İslam hukukunda yer alan inan şirketinin temel yapısına uyum göstermektedir. Şöyle ki, şirket hisselerinin ortağın sermaye payındaki hissesine göre verilmesi, ortağın şirket genel kuruluna iştirak etmesi, yasaların kendisine verdiği hakkı orada iştiraki sebebiyle yahut bizzat alım ve satıma girişmekle yahut şirket sermayesini, şirketin meşru amaçlan sınırları içinde kullanmakla yahut diğer ortaklar adına vekaleten şirket işlerini yürütmekle ve buna benzer birçok konularda anonim şirketi, inan ve diğer şirketlere uyum göstermektedir.

4. Akitlerde temel olan karşılıklı rızadır ve akitlere sadakat göstermek İslami bir farzdır. Müslümanlar anlaşma esnasında kabul ettikleri şartlara bağlıdırlar.

5. Her türlü ticari işlemlerde esas olan, zulüm ve zararı ortadan kaldıran, tercihe değer karşılıklı çıkarın bulunmasıdır. Bu anonim şirketlerde de mevcuttur. Hz. Peygamber sav "Zarar vermek, zararı zararla karşılamak yoktur" buyuruyor. 

6. Bütün bu görüşlerden sonra bence ortaya çıkan önemli husus, esasen şirket statüsünün hazırlığıdır. Şirketin faaliyet sahası, kuruluş esnasında şirket tüzüğünde yazılmaktadır. Zaten bu konu ihmal edilirse Ticaret Bakanlığı kabul etmez ve düzeltilmesi için tüzük iade edilir. Bu sebeple ortaklar, İslam'ın meşru gördüğü her türlü ticari ve sınai işletmeler kurmak için özel şartlan içine alan anonim şirketler kurabilirler.

Finansal ürünlerin zekâtı konusunu klasik eserlerde birebir bulmak pek mümkün değildir. Bu çalışmada, çağdaş fakihlerin özel araştırma kitapları ile İslâmî finansal kuruluşlar için önemli ve bir şer’î standart kaynağı kısa adı AAOIFI olan İslâmî Finans Kuruluşları Muhasebe ve Denetleme Kurumu'nun el-Meâyîru’ş-Şer’iyye‛ adlı kitabına bolca atıfta bulunularak finansal ürünlerin zekatı konusundaki görüşler ve tartışma noktaları incelenmiştir.



Hisse senetlerinin zekâtı hususunda başlıca dört görüş bulunmaktadır: İlk görüşe göre hisse senedi sahibi, senetleri ticarî gaye ile elde bulunduruyorsa şirketin faaliyet alanı dikkate alınmalıdır: İlgili şirket bir sanayi ortaklığı ise kârdan, ticaret ortaklığı ise sahip olunan paydan zekât ödenir.

İkinci görüş, hisse senedinde hem pay sahibinin niyeti hem de hisse senedinin türünü dikkate almaktadır. Buna göre;
a. Eğer kişi hisse senedini, gelirinden istifade maksadıyla almış ise şirketin faaliyet alanına göre zekât öder. Buna göre şayet şirket ziraatla iştigal ediyorsa ziraî ürün zekâtı; sanayi şirketi ise net kârdan ticarî ürün zekâtı; ticarî bir firma ise, sabit varlıkların ve yönetim masraflarının düşülmesinden sonra hisse senedinin gerçek değeri üzerinden zekât verilmelidir.

b. Eğer kişi hisse senedini, alım satımını (trade) yapmak için edinmişse şirketin faaliyet alanı ne olursa olsun ticaret eşyası gibi kabul edilip piyasa fiyatı üzerinden zekâtı verilir. Bu görüşü birinciden ayıran nokta kişinin niyetine itibar edilmesidir.

Üçüncü görüş, şirketin faaliyet alanına/kişinin niyetine bakmaksızın, hisse senedinde zekâtın, ticaret malı olarak gerekli olduğunu savunmaktadır. Ebû Zehra, Abdurrahman Hasen, Hallaf, Refik Mısrî ve Yusuf Karadâvî gibi âlimler bu görüştedir. en çok tercih edilen görüş de budur.

Dördüncü görüş zekâtı ödeyenin kişi veya şirket olmasına göre durumu farklı değerlendirmektedir. Şöyle ki;
Eğer zekâtı şirket ödüyorsa, zekâtın gerekli olduğu mal türü ve nisab, tüm şirket tek bir şahsa aitmiş gibi değerlendirilip gerçek şahıstaki zekât hükümleri aynen uygulanır. Eğer zekâtı gerçek şahıslar ödeyecekse bu durumda onun niyetine bakılır. Gelirden istifade için almışsa hisse senedini tutmaya başladığı günden itibaren bir yıl geçtikten sonra elde ettiği gelirin zekâtını öder. Ticaretini yapmak için edinmişse ticaret malı zekâtı vermelidir. Şimdiye kadar aktardıklarım, İslâm Fıkıh Akademisi ve 11. Muasır Zekât Meseleleri Kongresi’nde alınan kararlardır.



AAOIFI fıkıh heyetinin ise hisse senetlerinde zekât meselesine daha sade bir şekilde yaklaştığı görülmektedir.

Şöyle ki;

Şayet hisse senedi ticaret amacıyla edinilmiş ise ticaret mallarının zekâtı gibi (%2.5) zekâta tâbîdir. Fakat yükselişinden yararlanmak amaçlanıyorsa şöyle bir uygulama takip edilmelidir:

Hisse başına düşen zekâta tâbî mal (para, ticaret malı, tahsili umulan alacaklar) miktarı şirketten öğrenilebiliyorsa zekât buna göre ödenir. Şirketten böyle bir bilgi alınamıyorsa hisse başına düşen zekâta tâbî mal miktarı kişisel araştırma ve takdire göre belirlenir. Şirketin elinde zekâta tâbî varlık yoksa net gelir üzerinden bir yıl geçtikten sonra elde kalan miktardan zekât verilir.

Şirket yönetiminin zekâtı ödeyip ödememesinin, hisse senedi yatırımcısının ödemesi gereken zekâta etkisi konusunda ise şu görüş ileri sürülmüştür:

a. Eğer hisse senedi sahibinin gayesi alım satım yaparak gelir sağlamaksa şirket zekât vermiş olsa bile piyasa değeri üzerinden %2.5 oranında zekât ödenmelidir.
b. Eğer amacı yatırım yapmak ve dağıtılacak temettüden istifade etmekse bakılır: Şayet şirket zekât ödemiş ise hisse senedi sahibinin yeniden zekât ödemesi gerekmez. Çünkü esasında şirket onun adına zekât ödemiştir. Eğer şirket zekât ödememiş ve zekâta tâbî miktarı hisse senedi sahibine açıklamış ise bu miktarın zekât olarak ödenmesi gerekir.

c. Eğer kişinin maksadı ne ticaret ne de temettü ise sadece hisse senetlerini sattığında yıllık zekât ödenmelidir. Hisse senetlerinin fiyatının düşmesi veya başka bir sebeple satmayı beklemekte olan, uygun fiyatı bulunca satmayı hedefleyen kişiler bu gruba örnek verilebilir.

Bir başka görüşe göreyse hisse senetlerinin zekâtında asıl odaklanılması gereken nokta şirketin, şirketin bütününe yönelik olarak zekâtı ödeyip ödemediği hususudur. Buna göre; Eğer şirket gerekli olan tüm zekâtı ödemiş ise hisse sahiplerinin ikinci kez zekât ödemesi gerekmez.

Şayet şirket zekâtı ödememiş veya sadece ana sermayedârların zekâtını ödemiş ise iki ihtimal söz konusudur:

a. Kişi hisse senedini ticaretini yapmak ve alım-satım arasındaki değer farklarından gelir etme gayesi ile edinmiş ise hisse senedinin, zekâtın farz olma tarihindeki piyasa fiyatı üzerinden % 2.5 hesap ederek zekâtını ödemesi gerekir.

b. Eğer hisse senedi yatırım amaçlı, yani sürekli alıp satma değil de şirketin temettülerinden istifade etmek amacıyla edinilmişse bu miktarın % 2.5’lık kısmı zekât olarak verilmelidir.

Bir görüşe göre kişi buradan elde ettiği geliri, varsa diğer gelirlerine dahil eder. Sonra nisab (80.18 gr altın) ve üzerinden bir yıl geçme (havelân-ı havl) şartları açısından birlikte değerlendirme yaparak % 2.5 oranında zekât verir.

Bilgiselimizin sonuna gelirken aslında Müslümanlar olarak finansal piyasalarda ne kadar öksüz olduğumuzu daha iyi görebiliyoruz. Şirketin zekatı ödemesi ihtimalinden bahsediliyor ama zekat ödeyip bunu yatırımcılarına bildiren bir şirket var mı mesela?

Müslümanca yatırımın aslında ne kadar zor ve karmaşık olduğunu aynı zamanda uzmanlık gerektiren bir alan olduğunu ve harama düşmemek için mutlaka yardım alınmasını gerektiğini düşünüyorum. Bu da farklı bir bilgiselinin konusu olsun.

Yazıda İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku hocası Doç. Dr. Abdullah Durmuş'un 'Finansal Ürünlerin Zekâtı' adlı çalışmasından faydalanılmıştır.